~ Light Road ~
Özel Güçlerini yansıtmaya ne dersin? O zaman katıl !
~ Light Road ~
Özel Güçlerini yansıtmaya ne dersin? O zaman katıl !
~ Light Road ~
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

~ Light Road ~

.. Özel Güçlerini ışığa yansıt ..
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Perditus Pretium (Kayıp Değer)

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Madelliné Avery

Madelliné Avery


Mesaj Sayısı : 3
Kayıt tarihi : 26/08/09

Özel Gücün
Özel Güç: Symtiqua

Perditus Pretium (Kayıp Değer) Empty
MesajKonu: Perditus Pretium (Kayıp Değer)   Perditus Pretium (Kayıp Değer) I_icon_minitimeCuma Ağus. 28, 2009 5:45 pm

Gece, güneşi geride bırakmış, ayı ileriye sürmüş, Tanrı yıldızları tek tek gökyüzüne ulaştırmıştı. Yıldızlar ve ay, geceyle yeryüzü adeta dans ediyordu. Bilinmezlikler unutuluyor, karmaşalar zihinlerden siliniyor ve ölüm korkusu herkesin içinde bir yer ediniyordu. Ölüm karanlık peleriniyle, bir demir kapıdan içeriye giriyor ve ardından kayboluyordu. Çığlıklar rüzgârın uğultusunu bastırıyordu. Madél, bakışlarını tüm parlaklığıyla gecenin ulu karanlığında asılı duran aya yöneltmişti. Yüzünde çarpık bir gülümseme yaymış, üzerinde siyah dantelli bir elbise giymiş ve bağcıklı botlarıyla muvâfık* bir vaziyetteydi. Boynundan sarkan, gümiş-i renkteki zincire asılmış yaklaşık on beş santimlik safir taşı, ayın parlaklığına gölge katacaktı neredeyse. Lâkin rengi, her zamanki maviliğinden çok lacivert görünüyordu. Rüzgârla beraber boynunda bir ileri bir geri hareket ediyordu. Her geri dönüşte iki göğsünün tam ortasına çarpıp tekrar hareketleniyordu. Sıradanlık artık alışılmış bir durum gibi görünüyordu ilk bakışta. Ücra, küçük kasabadaki herkes saat on birde evlerine çekilmişlerdi. Hepsinin penceresinden beliren ışık da sırayla cılızlaşmış, ardından teker teker kaybolmuştu. Cidden tuhaf insanlardı ki Madel'in buraya gelme amacı da aynıydı. Normal monotonlukta yaşamlarını sürderen sıradan insanların arasında belli olmaktansa, bu ücra yerde bir süre gizlenmeyi seçmişti. Ardında bıraktığı gizemli dünyanın ardından, her şeyin ilk günki gibi sıradanlaşması onu rahatsız ediyordu. Huzursuz olduğu, bir türlü kabullenemediği bir şey olduğu belliydi. Kusursuz yüz hatlarındaki gerginlik, on metre ileriden bile okunabilirdi belki de. Saçlarının her zamanki düzeninden mahrum bırakılışı da bir tesadüf olamazdı. Lâkin, görüntüsünde tek değişmeyen şey bakışlarındaki derinlikti. Yıllardır değişmediği gibi, şu anda da değişmemişti bakışları. Kolyesindeki safir taşı kadar iri ve mavi gözleri vardı. Buğulu düşüncelerin ve kimi karamsarlıkların ardında kalsalar da, daima ön plana çıkmayı iyi biliyorlardı, alev kırmızısı uzun düz saçları gibi. Esen yel, saçlarını dalgalandırıyordu. Yayılan hoş lavanta kokusu ve beraberinde gelen üzerine sinmiş antika kokusu, halâ bu saatte birilerinin dışarı olabileceğini belli ediyordu. Parlayan ayın tam altında bulunan meşhur antika dükkânında yanan ışıklar saat on iki olmasına rağmen sönmemişti. Beklenilen bir konuk, karşılanması gereken birileri olmalıydı. Gece buluşmalarını gösterirdi dükkânın ışıklarının kapatılmamış olması. Obsidian Butterfly'ın açık kapısında içeriye giren sert yel bazı evrakları uçuruyor olacaktı ki, haşır huşur sesler Madel'in kulaklarına değin geliyordu. Hızlı, ritmik ve alışılmışın dışında adımlarla dükkâna girdi, kapıları örttü ve evrakları toparlamasının ardından içerideki odasına geçti.

Antikalara verdiği değerden öte bu işi benimsemişlik, loş odanın her köşesine yansımıştı. Duvarda bir yaşlı adam, bir bayan ve ortada küçüklüğün verdiği sevimliliği ile duran bir kız bulunuyordu. Fotoğraf oldukça eski gözükse de, iki binli yılların gerisinde değildi. Resmin etrafını saran tahta, oldukça hoş bir şekilde parlayan çerçeve de, resimle bir bütünlük oluşturuyordu. Düşüncelerin arasında boğulmak üzere olan Madel, ani bir şekilde başlayan klasik müzikle kendisine gelmişti. Müzik, Vivaldi'nin eserlerinden biri olmalıydı. Yıllara, yüz yıllara rağmen ayakta kalmayı becerebilmiş az eserlerden biriydi. Antika dükkanı gibi müzik zevki de bir parça antika olmuştu daima. Parmaklarının istem dışı hareketine engel olamadan, tıkırtılarla doldurdu loş ve bir kaç dakikaya kadar sessiz odayı. Parmaklarıyla ritim tutuyor, melodinin verdiği huzurla kendini kaptırmış bir şekilde başını sağa ve sola çeviriyordu. Antikalarından, hayatında en önem verdiği parçalardan aile yadigârlarından birini çaldığından şüphelendiği - misafiri - bekliyordu. İçindeki öfkeye, zamanında öğrendiği öfke kontrolü sayesinde dur diyebiliyordu. Bir takırtı sesiyle başını kapıya doğru çevirdiğinde içeriye doğru ağır adımlarla gelen kediye doğru şeytani bir gülümseme fırlatıp, melodik sesinin küçük odada yankılanmasını sağladı. " Az sonra misafirimiz gelecek. Onu iyi karşılamalıyız değil mi küçük yaratık?"


*Muvâfık=Uygun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Franciné Widmore

Franciné Widmore


Mesaj Sayısı : 30
Doğum tarihi : 17/12/93
Kayıt tarihi : 22/08/09
Yaş : 30
Nerden : Fransa.

Özel Gücün
Özel Güç: Rüzgâr Kontrol

Perditus Pretium (Kayıp Değer) Empty
MesajKonu: Geri: Perditus Pretium (Kayıp Değer)   Perditus Pretium (Kayıp Değer) I_icon_minitimeCuma Ağus. 28, 2009 9:48 pm

Franciné, gecenin sakinliğinden her zamanki gibi yakınmaktaydı. Heyecan, onun vazgeçilmez tutkusuydu. Vücudu sürekli bir adrenalin ihtiyacı içerisindeydi, bu engellenemez bir şeydi, kimyasaldı ve o da bunun farkındaydı. Televizyonunu yavaşça kapadı, bomboş ve sessiz koridorlardan geçip, yatak odasına ulaştı. Kahverenginin üstünlüğünü açıkça belli ettiği mekan, tuhaf bir biçimde korkutucu görünüyordu ona. Dışarı çıkmak için giyinirken, bir yandan da nereye gideceğini düşünüyordu. Biraz gezintinin hoş bir fikir olacağı kanısına vardı. Aynanın önüne geçti ve durdu. Dolgun dudakları, renksizdi. Parmağı boyutundaki siyah kutuyu aldı. Kapağını açtı, odada 'tık' sesi yankılandı. Ağzına götürdü, hafif darbeler dudaklarını kırmızılaştırmaya yetmişti. Gözü bir anda masanın üzerindeki kadife, lacivert renkteki kutuya kaydı. Uzandı, içindeki şey sanki kırılacakmış gibi, yavaş hareketlerle açtı. Avizeden yansıyan ışıklar, kolyenin üzerindeki elmaslara çarptı ve ışınlar kırılarak odanın duvarlarına dağıldı. Aynı yavaşlıkla, takıyı kutudan çıkardı. Boynuna götürdü ve bu hareketi binlerce kez yaptığından, görmediği halde kolaylıkla taktı. Saçlarını tek eliyle arkasında birleştirdi, boşta kalan diğer uzvuyla ise kolyeye dokundu. Üstündeki, beyaz, bağcıklı korsemsi kıyafet ile mükkemmel bir uyum sağlamıştı bu eski aksesuar. Kendini beğenmiş biri değildi; ancak şu anda mükemmel göründüğünü itiraf etmek zorundaydı. Bu kolye, başka bir hava veriyordu. Onu taktığında kendini çok daha iyi hissediyordu. Bu aile yâdigarının kendisinde olduğuna seviniyordu, soyu hakkında sevdiği yegâne şey bu takıydı. Üstüne şık kabanını geçirdi, kolyesine aynada son bir kez daha baktı. Gözlerini ondan alabilmek zor olsada, dışarı çıktı ve kapıyı hızla kapattı.



Yürüdüğü sokakta yükselen apartmanlar, ışıksızlık nedeniyle görünmüyordu bile. Karanlık, tüm ağırlığını gecenin üstüne yığmış, sanki bir şeyleri örtbas etmek istiyordu. Annesinin sözleri aklından ışık hızıyla geçti. '' Gecenin karanlığından değil, o ışıksızlığın altına saklanarak, yapabileceklerinin sınırı olmayan insanlardan kork.'' Sözlerinin doğruluğunu düşündü, kendi kendisini korkutmaktaki usta başarısını tebrik etti. Hayır, dedi içinden. Kaçık bir sürtüğün tekiydi o. Eli boynuna gitti, sert cismin soğukluğu onu biraz da olsa yatıştırmıştı. Topuklu botlarının çıkardığı ses, binâlar arasında hızla yankılanıyor, bu pes sesten kaçmak isteyen Franciné adımlarını hızlandırarak sadece kendisinin yorulmasına ve sinirinin bozulmasına neden oluyordu. Etrafa bir kez daha bakındı. Gördüğü şey basitti: hiç. Yürüdüğü yolu bile göremiyordu, herhangi bir duvara çarpabilirdi. Ama kokluyordu, betonun leş kokusunu, havadaki nemi, burnunda hissedebiliyordu. Göremediği doğruydu, ama şu anda bulunduğu yeri tasvir edebilirdi. Solundan bir gürültü, kedi sesi. Muhtemelen bir apartman boşluğuydu. Uyduruk demirin rüzgârla dansı, tahminen çöp konteynırı. Sağında ise apartmanların olduğunu tahmin ediyordu. Bir annenin çocuğunu azarlayışı. Karanlık yerde yankılanan çocuğun hıçkırıkları. Zihninde anılar, sanki dün yaşanmışcasına canlandı. Hatırlıyordu, istediği son şeylerden biri olmuştu.

xxx

Küçük kız kapıdan hızla içeri girdi. Tahta cismi büyük bir hızla itti, gümleme sesi tüm evde yankılandı. Karanlıkta kalmıştı ama memnundu. Yalnızdı. Annesinin merdivenlerden çıktığını duydu. Yalnız değildi, babasının seslerini tanımak kendisini zorlamadı. Kalktı ve onlar yetişmeden kapıyı kilitledi. Klik sesi, sessizliğin hâkim olduğu koridorlarda dağıldı. Bunu duyan iki kişi adımlarını hızlandırdı. ''Aç şu lanet kapıyı Franciné.'' Seslenen, babasıydı. İğrençliklerinden nefret etmekle beraber, o buyurgan sese karşı gelmek onun yaşındaki biri için hayli zordu. Yatağının kenarına gizlendi. '' Açmayacağım. Büyükanneme gitmek istiyorum. Beni rahat bırakın!'' O yaştaki bir çocuğa göre mâkul bir konuşmaydı; ancak babası sandığından daha az hoşgörülü biriydi. Kapıyı bir tekmeyle açtı. Buna şaşırıyordu, tahtanın sağlam olduğuna emindi. Yaptığı kötülükleri için bunun gerekli olduğunu düşündü. Gücün... Şimdi karşısındaki iğrenç iki yaratığa bakıyordu. Adam elini Franciné' nin yakasına attı ve onu yerden bir metre havaya kaldırdı. ''Bana bak küçük hanım, hiç bir yere gitmiyorsun. Ve bizimle saygılı konuşacaksın anladın mı?'' Kızı sarstı. Gözünden yaşlar dökülen Franciné cevap vermedi. ''Bana itaat edeceksin anladın mı?'' Cevap yok. Annesi kocasının omuzuna dokundu. ''Bırak onu, huyu sana çekmiş. Buradan defolması hepimiz için hayırlı olur.'' Adam, elindeki bir yastığı yere atıyormuşcasına umursamadan, bıraktı kızı. Omuzu sertçe çarptı ama ağlamadı. Babası odadan çıktı, annesi yanına geldi. Teselli cümleleri duymayacağına emindi. ''Pekâlâ. Bana bak. '' Kızın saçlarını kavradı ve kendisine döndürdü. ''Bu evden defolup gideceksin. Ama... Eğer gördüklerini birine dâhi söyleyecek olursan, aynısı başına gelir anladın mı beni?'' Başını aşağı yukarı salladı. Korku, tüm bedenini sarmıştı. Pencereden içeri süzülen ay ışığı, annesinin yüzüne vuruyordu ve söyledikleri bu görüntüyle anlam kazanıyordu. Kapı sertçe kapandı ve karanlık, bir kez daha yalnızlığıyla boğuşturdu onu. Gözlerini yastığına gömdü. Bunu yanlarına bırakmayacağım, bırakmayacağım... Nefesini hızla bıraktı ve hava akımını bükmeye başladı.

xxx

Karanlık sokakta, anıları aklına gelince bir ürperti hissetti. Yolu takip etmeye devam etti, ilerideki ışıklar köşeyi döndüğünde gözüne çarpan ilk şey olmuştu. Hızla ileriye doğru yürümeye devam etti. Camekandan içeri doğru baktı, kedisiyle oturmuş bir kadın, rahatlıkla seçiliyordu. Dükkanın tabelasını okudu, antikalar. Vitrine ilk baktığında anlamalıydı zaten, gramofanlar, cebindeki küçük aygıtın ataları olan iki kiloluk telefonlar... Kadın onu görünce ayaklanmıştı. Mağazanın kapısı hızla açıldı, kadının yüz hatlarını daha iyi seçebiliyordu. Güzeldi, ama bu güzelliği korkutucuydu. Çıkık elmacık kemikleri, yüzünün en belirgin özelliğiydi. Şaşkınca ona baktı. Neden karşısında dikiliyordu?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Perditus Pretium (Kayıp Değer)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
~ Light Road ~ :: Diğerlerinin Şehri :: Yasak Kasaba :: Obsidian Butterfly-
Buraya geçin: