O gün gelmişti… Sabahın ilk ışıklarında Rosepery’nin yanında olmuştum. Çok heyecanlıydı; evleniyordu. Hep benim ondan önce evleneceğimi söylerdi. Ama bazı şeyler değişiyor. Odada hazırlanırken bir yandan ağlıyor bir yandan elbisesini giyiyordu. Bay ve Bayan Leglast Rosepery’nin iyi, kötü her zaman yanlarında olmuşlardı. Ama her şeyin bir sonu vardı, onlar ölmüşlerdi. Rosepery’ye bakıyordum, gözleri parlıyordu. Her genç kız bir gün beyaz atlı prensiyle evlenme hayalleri kurardı. O hayal kurmazdı. Sadece ümit ederdi. Şimdi soyunma odasından çıkıyor. Çok güzel olmuş, elbise ona yakışmıştı. Ama gözlerindeki sürmeler akmıştı. Annesi ve babasına doyasıya sarılma isteğiyle bakıyordum gözlerime. Derin bir iç çekmiştim. Ayakkabısının altına ismimi yazmıştı. Belki bende… Düşüncelerimden sıyrılmayı başarmıştım. John gelmişti, konuşuyorlardı. Onlara görünmeden sessizce çıktım. Tüm profesörler birleşip köprü yaptık. Kapıdan çıktıkları anda çığlıklar başladı. Hepimiz onlara hayran, hayran bakıyorduk. Biz şahitler en baştaydık; ben ve Henry. Yüzlerine kocaman gülümsemelerini yerleştirmişlerdi. Köprüden geçtikleri anda arkalarından bende geçtim. Sonra Henry ve diğerler dans pistine doğru ilerliyorduk…